“Bilme Hissi": Bir Şeyi Nasıl Bildiğimize Dair Sinirbilimsel Bir Bakış
- Burcu Güven
- Mar 28, 2021
- 2 min read
"Bilme duygusu" diye tuhaf bir duygu olabilir mi? Yazının üzerinde durduğu bu soru tamamen tartışmaya açık, bilime rağmen. İlginç bir şekilde “bilme duygusu" derken tıpkı öfke, korku, heyecan, aşk gibi bir dizi içgüdüsel deneyimle benzerlik gösteren bir histen bahsediliyor. “... biliyorum” dediğimiz her an aslında basitçe “... bildiğimi hissediyorum.” Demekteyiz. Çok garip ama bilmek, bilginin rasyonel bir doğrulanması, zihinsel bir çabanın ürünü gibi algılansa da bir nörolog olan R. Burton' a göre “bilmek” tıpkı diğer duygular gibi beynin ilkel limbik sisteminin bir uyarımı sonucu ortaya çıkan bir his. Ona göre bilmenin doğası zannettiğimiz gibi bilinçli bir akıl yürütmeye dayanmıyor. Bir şeyi bildiğimiz hissi herhangi bir nesnel kanıta dayanmaksızın bizim için kesinlik (şüphe götürmezlik) verebilir. (Ve bu da nasıl oluyor da herkes her şeyi bilebiliyor sorusunu ve insanların, çoğu zaman yanıldıklarına dair ezici kanıtlara rağmen nasıl kendilerinden bu kadar emin olabildiklerini açıklıyor.)
Doğruluğundan emin olamadığımız şeyleri limbik sistemin yeterince uyarılmamasına, doğruluğundan emin olduğumuz şeyleri ise tatmin olmuş bir limbik sisteme borçlu görünüyoruz. Hangisi daha iyi siz düşünün. Bir tarafta bizi kesinlik yanılgısından, safsata ve dogmalardan kurtaran şüphecilik, diğer tarafta ise hayatımızı çoğu zaman kolaylaştıran doğru kabul ettiğimiz sanılar var. Sanırım sağlıklı bir zihin ikisini dengeleyecektir. Yazıdan bir parça bağımsız bir soru aklıma geliyor; İnsan düşüncesinin temelini biyoloji oluşturuyorsa, sinirbilim ve genetik gibi faktörler etkisi altında hala düşünmeye devam etmeli miyiz? (Bu soru sizin de kafanızı kurcalıyorsa “Zorunlu Özgürlük ya da Doğa Ağlarını Örüyor” yazısını okuyabilirsiniz.)
Öyleyse bir örnekle yazıyı özetleyecek olduğumuzda şunları söyleyebiliriz: Descartes “Düşünüyorum, öyleyse varım.” Demeden önce ortaya koyduğu madde madde kanıtlarla sadece limbik sistemin uyarılması için malzeme hazırlıyordu. Düşündüğümüzü sandığımız şeyler hakkında hiç düşünmediğimizi varsaysak bile bu, beynimizin kanıtlarla hiç ilgilenmediği anlamına gelmez. Sadece şunun farkına varmalıyız. İnançlarımızın altında yatan psikoloji nesnel gerçekliği yansıtmıyor. Bu yüzden din, milliyetçilik gibi köktenci inançlarımızı bir şekilde zayıflatarak bilim ve felsefeye daha fazla yer açmalıyız. Bilme yeteneğimizin sınırlarını kabul ederek bilimsel yönteme başvurmak daha güvenilir bilgiye ulaşma konusunda bize yardımcı olabilir. Yine de, amprik kanıtlar bize haklı olduğumuza inanmamız için daha güvenilir nedenler verse de bir gün sizi yanıltabileceklerini unutmayın, tıpkı zihniniz gibi. Yazının sonunda tekrar ve tekrar anımsanması gereken bir düşünür sözü; “Tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğimdir.” Bize rehber olsun.
Comments